İnsanı Tanımak İçin Çıkılan Yol
- Sinem Sayışman
- 15 Oca
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Oca
İnsanın kelime kökü Arapçadan gelmektedir. Biri, yakınlık manasındaki ‘ünsiyet’ kelimesi; diğeri ise unutmak manasındaki ‘nisyan’ kelimesidir. Yakınlık manasında olan insan-a canına canan katan diyebiliriz. Diğer yanda da unutan bir varlık olan insan. Güzel şeyleri, kıymetli şeyleri, iyiliği unutan bir varlık.
Özdemir Asaf; ‘İnsanlar, insanlar içinde insana hasret yaşarlar.’ demiş. Şimdiki yaşadığımız zamanı sanki özetleyen bir cümle gibi geliyor bana. İnsanlar içinde yalnız olduğumuzu düşünüyorum çoğu zaman. İnsanı tanıdıkça gitgide ondan uzaklaşıyoruz sanki. Her insan varlığını bir başka can ile özdeşleştirmek ister. Bir başka canda can bulmak, şefkati, merhameti, sevgiyi bulmak ister. Ama yeni dünyanın içinde İnsan-a hasret olmamız ise; insanın varlığından uzaklaşan bir görünüşü bürünmesinden kaynaklı. Yeni çağın bize empoze ettiği her şeyi insan kendine alıp, aynı zamanda kendi benliğine kopyalayan bir varlık haline dönüştü. Oysa bir şahsiyet olarak kendi kimliğini ve bütünlüğünü koruyabilen bir benlik inşa etmeliyiz hepimiz. O yüzden birbirimiz arasında yalnızız çoğumuz. Aslında arananı bulamamak değil bu, bir kaybolmuşluğun hikayesi. Kaybolmuş olan benliklerimiz, değerlerimiz, özümüz, ruhumuz, iyi niyetimiz. Bizim bunu hatırlamaya ihtiyacımız var. Bunları hatırlayıp özümüzü bulmaya ihtiyacımız var. İnsan birbirini tamamlamak isteyen bir varlık. Aynı zamanda diğer kalbini bulmaya çalışan bir varlık. Prof. Dr. Bingür Sönmez’inde dediği gibi ‘bütün organlarımız çifttir ama tek kalbimiz bir tanedir. Çünkü diğer eşini bulması için’der. Yani İnsan diğer kalbini arayan bir varlık.

İnsan-ı tanımak aslında bir yolculuğa benziyor. Bir treni düşünün; her vagon da ayrı insanlar, ayrı duygular, ayrı hüzünler, ayrı sevinçler ve farklı yaşanmışlıklar, deneyimler, aşklar vb. birçok duygu bin bir türlü hikâye ve bunları tanımak, bu duyguları anlamlandırmak uzun bir zaman demek ya da deryada kaybolmak demek. İnsanı tanımak bilinmeyen dünyaları keşfetmektir. Hayatımıza giren her insan, elbet bize bir şey öğretmek için gelir. Kimi sevgiyi, kimi güzelliği, kimi iyiliği, kimi kendimizi hatırlatır, kimi de vazgeçmemize sebep olur. Her hayatımıza giren insan aslında biz farketmesekde bizden ya çok şey alıp götürür ya da bize çok şey katarak hayatımızda bulunur. Bu bazen iyi yönde olabilir, bazen kötü yönde. Her gelen güzelliği ile gelmez kapımıza elbet vereceği çiçeğin yanında kendini oluşturamadığı, kırıldığı yerlerle gelecektir. Olmuşluğun bir de olmamış-lığın serüveninde iki insan birbirinden elbet bir şeyler alacak ve elbet bir şeyler verecektir.
Ben otuz sekiz yaşındayım hayatımda belki bir yetmiş yaşındaki insanlar kadar insanı tanımamışımdır, onlar kadar tecrübelerim olmamıştır ama kendimce çok insanla karşılaştığımı düşünüyorum ve karşılaştığım her insan sayesinde çok şey öğrendim insana dair. Görebilen gözler ve kalpler için çok şey anlatıyor insanlar ama göremeyenler için büyük hüsranları yaşattığı tek varlık insan. Zulmü de işleyen insan, iyilik elçisi de olan insandır. Ömrümüzü insanlar içinde geçiriyoruz. Yeni bir insanla tanışmak bize hem bir ufuk açıyor hem de bizi bir bilinmezliğin içine sokuyor. Bazısına hayatıma iyi ki geldin hoş geldin diyoruz, bazısına da keşke gelmeseydin diyoruz. Yaşadığımız her olayın içinde insan vardır. Birbirimizi tamamladığımız varlıkta insan, tamamlayamadığımız varlıkta insan. Şükrü erbaş ‘İnsanın acısını insan alır’ diyor. İnsan birbiri ile bütünleşen ve sonsuz bir deneyimin içinde kendini bulmaya çalışan bir varlık. Acıyı da birlikte yaşadığımız, sevinci de birlikte yaşayan aynı zamanda iyi bir iyileştiriciyiz birbirimiz için.
Kaçımız kim için hayatıma hoş geldin dedi bilmiyorum, ama hayatınıza hoş geldin diyebileceğiniz insanların fazlalaştığı güzel bir yıl olması dileğimle.
Çok güzel bir yazı kaleminize ağzınıza sağlık sinem hocam ben sizi 2 yıldır tanıyorum iyiki tanımışım 🌹😘